Bana ait hiçbir şey yokmuş gibi hissediyorum. Hep bir başkası için yaşamış gibi. Bir başkasına çalışmış gibi. Öyle bir anda bırakılsam sokağa, çırılçıplak kalıverecekmiş gibi. Ne yaparım, nereden başlarım, nereye adım atar, nereye gitmek isterim?
Ben, ne isterim?
Geçenlerde kahvaltıdan sonra masayı silerken bir anda sordum kendime, ben ne istiyorum? Mutluluk dedim. Eudomonia.
E mutluyum zaten. Bak masa da tertemiz.
Ben, bir şeyler istemeyi unuttum dedim sonra kendi kendime. Belki de o kadar çok istedim ki kendimden bir şeyler, kendimi öyle yordum ki bu isteklerle… Yordum, istedim, çalıştım, çabaladım ama bak gizem idealimize ulaşamadık. Demek ki yapamıyoruz biz, beceremiyoruz, beceriksiziz, olamıyoruz. Neyse neyse böyle demeyecektim, çünkü psikoloğum öyle dedi; hayat algoritma değil, yalnızca siyah beyaz değil. Yani bir şeyleri yapamadım diye başarısız ve beceriksiz biri oluvermiyorum. Öyle değil mi?
Ben, bana neden olduğum gibi yetmedim gizem? Kendimle çok savaştım da bir türlü kendimle yaşayabilmeyi beceremedim.
Savaşım hiç başkalarıyla değildi, hep kendimleydi. Kendimle savaştım hep, daha iyisi olabilmek için ama şimdi anlıyorum ki asıl olan kendimle yaşayabilmekmiş, kendim için. Olduğum, olabildiğim, oldurabildiğim kişi için… Özür dilerim gizem. Umarım biz, bizi affedebiliriz.
21 Eylül 2023