Sen, ey güzel şehir, sen nasıl olur da benim birbirinden güzel anılarıma sahip olursun?! Söyle, ben sana nasıl hoşçakal diyeyim, nasıl unutayım ve nasıl gideyim, söylesene ben sana nasıl veda edeyim? Görüşürüz diyemiyorum, görüşmeme ihtimali var ufukta, bir daha aklıma gelince arayıp buluşamama ihtimali var… Bir daha seni içip sende sarhoş olamamak var, bir daha hiç rüzgarını içime çekememek var, bir daha gözlerimi kapattığımda sende olduğumu bilememek var Ah be güzel şehir, neden kışa varamıyorsun, neden dört mevsim yaşayamıyorsun, neden benim kalamıyorsun?
Ne olurdu bizim şarkımız? Söylesene ey güzel şehir, bir şarkı seçsek sadece ikimize özel, ne olurdu? Danser Encore derdim herhalde, Calogero’den; dans etmek bir daha… Seninle bir daha dans etmek isterdim ey güzel şehir, bir daha ve bir daha… Seni tekrar yaşamak isterdim, ey benim güzel yaz aşkım…
Ben seni huzur olarak tanımladım bugün, bir başka arkadaşım heyecan dedi senin için, bir başkası kurtuluş dedi, bir başkası farkındalık… Herkes sana bambaşka anlamlar biçmişti, herkes sana anlam biçmişti. Çok şey alıyorum senden yanıma, herkes bir şeyler alıyor ve sen artıyorsun, zihinlerimizle, anılarla dünyaya yayılıyorsun… Ah be güzel şehir, neden sadece benim olamıyorsun?
My dearest non-Turkish friends, who try to understand what do I write and somehow translate and like the posts; this one is for you… Norwich is not a farewell, it’s not a goodbye but just a beginning, we’re gonna see each other again, I am sure. Thank you for being there and thank you for sharing this beautiful city with me, everything would be meaningless without you… Love you all. ❤
SEE YOU!